Pazartesi, Aralık 19, 2011

havalansa yine zil çalan eteklerim


bugunlerde aklım sureklı cocukluk gunlerımde .. nedendır bılemıorum sureklı anılarım gözumun onune gelıyor...yumartalı, sütlü ve çizgi filmli sabah kahvaltısı ile başlayıp akşam ezanına kadar koşuşturmaca ile geçen, toz toprak içinde eve dönülen özlenesi zamanlar..,anne babamın yatagının sonuna kadar bana acık oldugu günler.. herkesin birbiriyle arkadaş oldugu, çıkarların ilişkilere egemen olmadıgı günler.. sadece yere düştüğümüz zaman agladıgımız onda da yalnız kalmadıgımız günler.. bir an önce büyüme hevesinin içimize kök saldıgı, ne zaman hatırlarsak hatırlayalım içte burukluk gözde nemin eksik olmadıgı günler...bahçe duvarlarının üstünde akrobat edasıyla koşulan günler....
bisikletle yokuş aşağı giderken gözleri kapatıp, kolların iki yana açılabildiği günler....arkadaşlarımızın saçını çektiğimiz, kafasına top attığımız günler.:)))
.hakikaten bu kadar derin özlem duyduğum tek şeydir.bunun ondan sonraki hayatımın çok iyi olması veya çok kötü olmasıyla hiçbir alakası yoktur.çok iyi bir hayatımda olsa çok kötü bir hayatımda olsa o çocukluktaki masumiyeti,çabalamadan küçük şeylerden mutlu olabilme hevesliliğii....anne tarafından ekmek almak için bakkala gönderilip,dönüşte o sıcacık ekmeği köşesini koparıp o nefis kokuyu içine cekerek yemeyi özlemek.....yaptığın hataların çocukluğuna verilmesini özlemek..evde canınız ne demek isterse istesin milletin sadece size acı biber sürerim ağzına tepkisini duymayı özlemek. arkadaşlarınızla kol kola girip önümüze gelene bir tekme yapmayı özlemek..susam sokağını beklemek..simidi gazoza geçirip ordan yemek..
transformers maketleriyle oynamak..pazar günleri bizimkileri izlemek..deliler gibi ip atlamak..boyunun ne kadar uzadığını kendini buzdolabıyla kıyaslayarak anlamaya çalışmak.. tipitip ,minti sakızlarını özlemek...annenizden alacağınız para ile hangi çikolatayı alacağınız, pembe boya bittiği zaman filleri hangi renkle boyayacağınız, doğumgününüzde size hangi hediye geleceğini düşünmek..anne babanın hala genç olduğu günleri, kardeşlerin evlenip başka diyarlara gitmedikleri günleri, sizin evlenip uzaklarda olmadığınız günleri, derslerle, işlerle, hayatın gayleleriyle boğuşup duruken es geçtiğiniz küçük ama önemli mutlulukları özlemek ... ailenizle gittiğiniz lunapark, hayvanat bahçesi gezileridir sabırsızlıkla beklenen...


hayat her yeni sabah kocaman limonlu bir lolipop sunar sana bulutların arasından doğan,batarken de portakallıdır aynı lolipop,gökyüzü masmavi berrak bir deryadır sanki ve sen durmaksızın uçacağını hayal edersin orada.bulutlar tavşan olurlar senin için,ya da dilersen kelebek..ev,koca bir lunaparka dönüşür yağmurlu havalarda.her bir köşe ayrı bir oyun alanıdır artık senin için.her uzaktan kumanda tüfek,her oklava kılıç,her koltuğun tepesi üzerine çıkıp da "hi mennnnn!!!* güüüüç bende artıııııık!!" diye bağırılacak bir dağ,her masa örtüsü pelerin ve her boş koli uzay gemisidir.hele bir de annen komşuya gitmeye karar verdiyse,ev artık değil lunapark,adeta bir cennettir.tüm aynalar bir anda hayranlarınla dolu birer sahneye dönüşür.makyözün olmasa bile makyaj malzemen boldur.önündeyse koca bir gardrop uzanmaktadır,içi sana büyük gelen kıyafet ve ayakkabılarla dolu.ama önemsizdir bu!önemli olan,senin tüm dünyanın görüp görebileceği,sesi,dansı ve güzelliğiyle en muhteşem star olduğundur.
arkadaşlarını yanına katıp,uçsuz bucaksız sandığın o mahalleyiyi keşif gezilerine çıkmana,topraktan yemek yapıp,topraktan tepeler kaleler yapıp,toprakla debelenip,toprakla bir olmana,erik ağacına çıkıp tekrar aşağı inememene,anneeeeeeeeeee!!!!!!!!! mısırcı geçiyoooooooooooooo!!!!paraaaaaaaaa....." diye seslenmeye,bulduğun her yavru pisiye evden süt,yavru olmayanlarına ekmekli süt,köpekçiklere köfte aşırmana,koşarken düşüp dizini kanatmana,arkadaşlarının kanayan yarana tükürükle yumuşatılmış toprak ve üzerine yapıştırılmış yaprak koyarak pansuman(!) yapmasına,sabah 8..akşam 8...bahçede mesai yapmana engeldir yağmurlu havalar.bir de okul vardır tabi tüm bu şahane mesaiyi kısıtlayan ama bununla da başedebileceğini pekala bilirsin.çok bir vaktini almaz okulun da sana sunulmuş ne büyük bir nimet olduğunu keşfetmen.sek sek hanelerini yere çizmek için bir dolu tebeşir,köşe kapmaca oynamak için ideal bir yığın köşe,kayarak inmek için merdiven trabzanları,kavga etmek için bir dolu çocuk ve hatta iyi geçinmek için daha fazla çocuk,ama en çok da kovalamaca ...
güzeldir çocuk olmak..pastel boyalarınla çizdiğin pencereden içeri girmesidir hayatın her sabah,istediğin herşeyi bir fırça darbesiyle istediğin renge boyayabilmendir...gözünü açtığında o günün sana ne getireceğini düşünüp endişelenmemek ve gecenin sana peter pan ı getirmesi için dua etmek...güzeldir çocuk olmak...en güzelidir çocuk olmak...küçükken herkes birincidir.küçük bir çocuğun beyninde, rakip yoktur. her zaman birincidir..yüz metre dünya şampiyonudur, everest'e tırmanan ilk insandır..ben çocukken ne de çok eğlenirdim..şimdi ne zaman ağzı burnu yamulmuş koşturan bir çocuk görsem, o günler geliyor aklıma..boyum 1,40 idi ama kafam dünyalara sığmazdı o zamanlar..şimdi bir bakıyorum da.
yavaş yavaş büyüdükçe zevkleriniz değişir, artık büyümeye başladığınızı anlarsınız. ortaokul yıllarıdır ilkokulu özleten. çevre değişiktir, arkadaşlar değişir. özlersiniz uzun seneler bir sınıfı paylaştığınız arkadaşları, yaşanmışlıkları. ilkokulu bitirdiğinizde gözlerinizden akan gözyaşlarınız aklınıza gelir, gülümsetir. hatırlarsınız ilk kez karşı cinsten birilerine bişeyler hissettiğinizi anladığınız zamanları, şimdi dönüp baktığınızda o zaman "aşk mı bu" dediğiniz hislerdir "çocuktum o zamanlar, nerden bilirim aşkı, sevgiyi" diyerek andığınız. hala çocuksunuzdur her ne kadar daha serbest gezip dolaşsanız da, beğenceleriniz değişse de. farkı biraz daha sorumlu olmaya başladığınızı bilmenizdir. çocukken sorumluluklarınız azdır ya da hiç yoktur. zamana, hayata ve insanlara inat tek yaptığınız yaşadıklarınızdan acı, tatlı zevk almasını bilmektir. birgün büyüyüp kocaman insan olduğunuzda bugünleri özleyebileceğinizi düşünemeden yaşarsınız. iyi, kötü yaptığınız hiçbir davranıştan pek mesul değilsinizdir. ailedir hep kucak açan, sizi avutup, koruyan.. kelimelerin anlatmaya yetmediği, bitmeyecek bir hikaye gibidir çocukluğun özlemi..
cimen kokusu, aksam saklambaclari, misket oynamalar... saatler umrumda diil. anlamlar, istekler... en buyuk istegim oyun... para kazanma derdim yok, paraya ihtiyacim yok ki! omuz silkmeler... kendini hic de sikintiya sokmamalar... sokakta hızlıca atistirilan sandvicler... ortak siseden icilen sular... dizimdeki yara.
cocuklugum...
kaybolan cimen kokusu...
körebe nerde?
o günlere bazen bir şarkıyla, bazen bir sözle dönülür.bütün mahallenin çocuklarıyla oynanan saklambaç, yerden yüksek, istop oyunları, komşuların zillerine basıp kaçmalar, tek derdinizin 5 dk daha sokakta kalabilmek olduğu günler bir bir canlanır gözünüzde.unutulmazdır, unutulmamalıdır
okuldan eve dönünce zar zor kopartılan izinler, yazın gelmesiyle izinsiz, kahvaltıyı yapar yapmaz kapıya doğru hareketlenmeler, kapıdan anneye verilen sözler; “tamam anne, uzaklara gitmem, fazla seste yapmayız biz, sen çağırdın mı hemen eve gelirim, üstümü de kirletmem zaten”… verilen sözlerin hepsi arkadaşlarla buluşuncaya kadardır. onlarla birlik olunca çocukluk başlar. ......
gün boyu bir sürü oyun oynarsınız, oyunda anlaşmazlıklar çıkar küsersiniz birbirinize, sonra etraf gerginleşir. çok değil on, on beş dakika sessizliğe bürünen etraf tekrar coşar. etraftan izleyenler bu çocuklar hiç acıkmaz mı diye merak ederler. acıkırlar elbet ama bilirler ki eve yemek yemeye gidilince dönüşü olmaz bunun. akşam oldu bahanesiyle anneler çocuklarını zorla alıkoyarlar. direnir çocuklar, dayanabildikleri kadar dayanırlar
yaşınız ne kadar büyükse, çocukluğunuz o kadar güzeldir...ben mi ne yapıorum zaman zaman sanırım gerçeklerden bihaber olmayı seçiyorum
bu yazı bıtmez... anılar bıtmez... özlem bıtmez... acı tatlı herşey hazinemiz :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder